15 Mayıs 2016 Pazar

MSB'nin AKP'li Selçuk ÖZDAĞ Kanun Teklifine İtirazları Geçersizdir !

DÖAP
DARBE-ZEDE ÖĞRENCİ ASKERLER PLATFORMU

MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI’NIN, ADALET VE KALKINMA PARTİSİ MANİSA MİLLETVEKİLİ SAYIN SELÇUK ÖZDAĞ’IN “926 SAYILI TSK PERSONEL KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TEKLİFİ”NE İLİŞKİN GÖRÜŞÜNÜ DEĞERLENDİRME RAPORU
GİRİŞ
Askerî darbeler Türkiye’yi demokrasi yolunda ilerlemekten ve olgunlaşmaktan alıkoyarken, kendi meslektaşlarını da “yargısız infaza” tabi tuttu. Hukuksuz bir şekilde binlerce asker işkencelere tabi tutuldu, zindanlara atıldı ve açlığa mahkûm edilerek TSK’den ilişiği kesildi.

Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, darbecilerin açtığı yaralarının sarılması için adım attı ve 22 Mart 2011 tarihinde, 6111 sayılı kanunla 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na Geçici Madde 32 eklendi. Yasadan yararlanacak kişiler Kanun metninde “12 Mart 1971 tarihinden bu kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şûra Kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları halinde hak sahipleri” olarak ifade edildi.

Yasayı uygulamakla görevli Milli Savunma Bakanlığı’na yapılan başvurular sonucunda; 1991 subay ve astsubay “yargı denetimine açık idari işlemle” ilişikleri kesildiği gerekçesiyle, yaklaşık 550 öğrenci asker ise, ilişkilerinin hem “yargı denetimine açık idari işlemle” kesildiği hem de yasa kapsamında olmadıkları gerekçesiyle yasadan yararlandırılmamış-lardır. Dolayısıyla aynı statüdeki askerler (hepsi 926 sayılı TSK Personel kanunu kapsamında asker), aynı idare tarafından ve aynı gerekçelerle ( inanç ve düşünceleri darbecilerle aynı olmadığı için) Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişikleri kesilmişti. Ancak bir kısmının hakkı iade edilirken, bir kısmının hakkı iade edilmedi. Ret cevabı verilen askerlerin tek “günahları” ise,  ilişkilerinin “ ‘sözde’ yargı denetimine açık idari işlemlerle” kesilmiş olmasıydı. (Ayrıntılar için: “6191 Sayılı Yasa Uygulama Raporu” ektedir)

Bu vicdanları sızlatan ve kabul edilemeyecek haksızlığın telafisi için, Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ ve arkadaşları, 28.05.2012 tarihinde 926 sayılı TSK Personel Kanuna geçici 33.madde eklenmesini içeren kanun teklifini T.B.M.M Başkanlığı’na sundular. Milli Savunma Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı kanun teklifine ilişkin, farklı çekincelerini içeren görüşlerini bildirdiler. Milli Savunma Bakanlığı’nın çekincelerini değerlendiren bu rapor; hatalı çekincelere cevaben gerçek durumlara açıklık getirerek, haksızlıkların giderilmesinde yasama erkinin yararlanabileceği bir belge olması amacıyla hazırlanmıştır.

BAKANLIK GÖRÜŞLERİ VE DEĞERLENDİRMELERİMİZ

BAKANLIK GÖRÜŞÜ-1:
 “…Kanun koyucu (Geçici 32’nci madde ile) yargı denetimine kapalı işlemler nedeniyle TSK’dan ilişiği kesilenleri madde kapsamına almış, bu kimseler hakkındaki “yargı denetimine kapalılık”  nedeniyle zaruretten oluşan “yargılanamama” halinin giderilmesi için böyle bir hüküm vazetmiştir.
Anılan kanun teklifinde ise “yargı denetimine kapalılık” nedeniyle zaruretten oluşan  “Yargılanamama” hali söz konusu değildir”

DEĞERLENDİRMEMİZ-1:
Geçici 32’nci madde ile “Yargı denetimine kapalılık” nedeniyle zaruretten oluşan “yargılanamama” halinin giderilmesi için böyle bir hüküm vaz edilmiş olunsa idi bunu gidermek için ilgili kişilere yargılanma hakkı verilir AYİM ‘e gitmeleri için yol gösterilir idi. Hâlbuki (Geçici 32’nci madde ile) yargılanma hakkı yerine doğrudan hak tesisi yapılmıştır.

Yargıya açıklık kapalılık konusu çok şekli olarak değerlendirilmektedir. Oysa söz konusu 32. ve önerilen 33.maddeler, OLAĞANÜSTÜ DÖNEMİN HUKUKLA DEĞİL, TALİMATLA KARAR VEREN MAHKEMELERİNİN ve İDARİ OTORİTELERİNİN işlemleriyle ilgilidir. Bu 32. maddenin gerekçesinde açıklıkla belirtilmektedir. 32’nci madde gerekçesinde belirtildiği gibi, bu yasa “Hukuk Devleti” olmanın gereği olarak, geçmişte hukuk devletini “ayakları altına alan” darbecilerin açtıkları yaraların sarılması amacıyla çıkartılmıştır.

Dolayısıyla kanun teklifinde “yargı denetimine kapalılık” nedeniyle zaruretten oluşan “Yargılanamama” hali söz konusu değildir” denilemez. Askerler için yargı denetimi askeri yargıdır. Askeri yargı niteliği gereği bağımsız bir yargı değildir. Hele darbe dönemlerinde hiç değildir. Zira darbe dönemlerinde devletin tüm kurumları üzerinde sadece “askeri vesayet” yoktur, doğrudan devlet darbeci askerlerin kontrolündedir. Bu koşullarda “sözde” yargı denetimine açık idari işlemlerle ilişiği kesilen askerlerin, doğrudan darbecilerin emirleriyle hareket etmek zorunda olan askeri yargıda hak almaları beklenemez. Nitekim hiç biri yargı yoluyla haklarını alamamışlardır. Fiili ve hukuki olarak bundan daha açık bir zaruret hali olamaz. Fiili durum ve hukuk ilkelerinin özü itibariyle “yargı denetimine kapalı” işlemlerle ilişiği kesilen askerler ile “yargı denetimine açık” işlemle ilişiği kesilen askerler arasında zaruretten doğan mahrumiyet yönüyle hiçbir fark yoktur. 3. ve 6. maddelerdeki daha ayrıntılı değerlendirmelerimiz de bunu göstermektedir.

BAKANLIK GÖRÜŞÜ-2:
“Subay ve astsubaylar 926 sayılı TSK Personel Kanununa, uzman jandarmalar 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununa, uzman erbaşlar ise 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi olarak görev yapmaktadırlar. Değişik statülerdeki personelin, ilgili olmadıkları kanun kapsamına dahil edilmelerinin uygun olmadığı değerlendirilmektedir.”

DEĞERLENDİRMEMİZ-2:
Bakanlık görüşünün gereği olarak kanun teklifinden uzman jandarma ve uzman erbaşların çıkarılması uygun bulunmaktadır.

BAKANLIK GÖRÜŞÜ-3:
“Kanun teklifinin gerekçesinde ayrıca, sadece yargı denetimine kapalı işlemler sonucunda ayrılanların Kanun kapsamına alınıp, diğerlerinin alınmamasının Anayasa eşitlik ilkesine aykırı bir durum oluşturduğu belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 27 Nisan 1993 tarihli ve 1992/37 esas ve 1993/18 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, zamanında yargı yoluna açık bir işlemle ilişiği kesilenler ile yargı yoluna kapalı bir işlemle ilişiği kesilerek konuyu yargısal alana taşıyamayan kimseler hakkındaki bu düzenleme eşitlik ilkesi ile ilgili bir husus değildir”

DEĞERLENDİRMEMİZ-3:
Atıfta bulunulan Anayasa Mahkemesi kararı   25.6.1992 günlü, 3825 sayılı "2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile 190 ve 270 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 1., 3., 4., 8., 12., 16., 17. maddelerinin Anayasa'nın 8. , 10. , 104. , 105. , 140. ve 159. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemiyle ilgili bir karardır.

Kararda eşitlik ilkesine ilişkin yapılan tespit şudur: Hukuksal durumları aynı olan kişiler arasında haklı bir nedene dayanmayan ayırımları önlemeyi amaçlayan eşitlik ilkesi, eylemli değil, hukuksal eşitliği öngörür… Bunların dışında, Anayasa'nın uygun bulduğu gereklerle ve ayrı durumlar için ayrı işlem ve uygulamalar eşitlik ilkesiyle çelişmez. Haklı bir nedene, Anayasal bir gereğe dayanmayan, aynı durum ve nitelikler için ayrı düzenlemeler, ayrı uygulamalar, eşitlik ilkesini zedeleyen, önlenmesi zorunlu oluşumlardır.”

Bu tespit üzerinden askeri hâkim ve savcılar için yüksek hâkimlik tazminatının; adli ve idari yargı hâkim ve savcılarına ödenmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptali davasına ilişkin şu tespit yapılıyor: “Dava konusu kural, kapsamı içindeki askerî hâkim ve savcılara ödenecek yüksek hâkimlik tazminatı bakımından değişik bir uygulama getirmektedir. Bu nedenle de askerî yargı hâkim ve savcıları ile adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının aynı durumda olup olmadığının belirlenmesi gerekir.”

Bu tespitin gereği olarak askeri hâkim ve savcılar ile idari ve adli yargı hâkim ve savcılarının hukuki statülerinin farklı olduğunu bu nedenle farklı uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olmadığını şu ifadelerle karar veriyor: “Anayasa'nın askerî yargı hâkim ve savcıları için gerçekleştirilmesini istediği yasal düzenleme, "Askerî yargı" kenar başlığını taşıyan 145. madde de özel olarak düzenlenmiştir. Bu maddenin son fıkrasının ilk tümcesinde "Askerî Yargı Organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askerî hâkimlerin mahkemesinde görevli bulundukları komutanlık ile ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, askerlik hizmetlerinin gereklerine göre kanunla düzenlenir." denilerek özellikle, özlük işleri konusunda ayrı düzenleme gereğine açıklık kazandırılmıştır. Anlaşılmaktadır ki, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları hakkında çıkarılacak yasaya mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkesi egemen olurken, askerî hâkim ve savcılar hakkında çıkarılacak yasada bu ilkeler yanında bunlarla uyumlu olarak askerlik hizmetlerinin gerekleri de göz önünde tutulacaktır. Askerî hâkim ve savcılarla, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının özlük hakları yönünden, ayrı statüye bağlı tutulmaları Anayasa buyruğu olduğundan mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına aykırı olmamak koşuluyla, iki ayrı kesimin hâkim ve savcıları için bu konuda ayrı yasal düzenlemeler yapılıp kurallar getirilmesi olağan sayılmalıdır.”

Görüldüğü gibi bu kararda “yargı yoluna açık bir işlemle ilişiği kesilenler ile yargı yoluna kapalı bir işlemle ilişiği kesilerek konuyu yargısal alana taşıyamayan kimseler hakkındaki bu düzenlemenin eşitlik ilkesi ile ilgili bir husus olmadığına” dair bir hüküm yoktur.

Tam tersine statüleri aynı olanlara aynı kuralın uygulanması gerektiği belirtiyor. Zira yukarıdaki farklı uygulamanın iptali talebini reddederken, “Ancak, dava konusu hükmün bir başka boyutu daha vardır ki, o da kendi içinde, yani askerî yargı hâkim ve savcıları arasında haklı bir nedene dayanmayan eşitsizlik yaratmasıdır.” ifadeleriyle aynı statüdeki kişiler arasında farklı uygulama yapılamayacağını belirtiyor ve bu yönüyle iptal davasını yerinde buluyor.

Bu kararı konumuza uyarladığımızda durum şudur:
İdare: Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta organları
İdari işlemin muhatabı kişiler: 926 sayılı TSK Personel kanununa tabi askerler
Asker kişilerin maruz kaldıkları işlem: İdare tarafından TSK’dan ilişiklerinin kesilmesi işlemi
İdarenin ilişik kesme işleminin hukuki sonucu: Askerlerin asker statülerini kaybetmeleri
İdari işlemin gerekçesi: İdarenin başında olan darbeci ve darbe zihniyetindeki amirlerle aynı inanç ve düşüncelerin paylaşılmaması
İdarenin ilişik kesme şekilleri: Yargı denetimine kapalı işlem ve yargı denetimine açık işlem
İlişik kesme şekillerinin farklı olmasının hukuki sonuca etkisi: Hiçbir etkisi olmamıştır. Yani ilişiği  “yargı denetimine açık işlem” şekliyle kesilen askerlerin hiçbiri “askeri yargıda” hakkını alamamıştır.
Geçici 32.Madde hükmü: İdarenin TSK’dan ilişik kesme işlemini hükümsüz kılarak ilişiği kesilenlerin özlük haklarının iade edilmesi
Eşitlik ilkesine aykırılık: Aynı idare tarafından aynı gerekçelerle, statüsü aynı olan kişilere aynı işlem ( TSK’dan ilişik kesme) uygulanıyor. Bu durumda idarenin ilişik kesme işlemini hükümsüz kılan yasanın ilişiği kesilenlerin bir kısmına uygulanıp, bir kısmına ise sırf ilişik kesme işleminin biçim farklılığı gerekçesiyle uygulanmaması eşitlik ilkesine aykırıdır.

Dolayısıyla yukarıda anılan Anayasa Mahkemesi kararı eşitlik ilkesine aykırılık olmadığına dair bir karar olmayıp, tersine, sadece yargı yoluna kapalı işlemlerle ilişiği kesilenlerin kanun kapsamına alınıp diğerlerinin alınmamasının Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir durum oluşturduğuna örnek gösterilebilecek bir karardır.

Velev ki, iki ilişik kesme işlemi ve hak iadesi, eşitlik ilkesi ile ilgili bir husus değildir. Yargı yolunda kapalı işlemle ilişiği kesilenlere hak verip diğerlerine hak vermemek, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olmadığında, yargıya açık işlemle ilişiği kesilenlerin mağduriyetleri ortadan mı kalkmaktadır? Her iki ilişik kesme işlemi sonucunda yaşanan mağduriyetler aynıdır ve yargıya açık işlemle ilişiği kesilen askerlerden hiçbiri, her raporumuzda açıkladığımız nedenlerle yargı yoluyla haklarını alamamışlar ve mağduriyetleri hala sürmektedir.

Hak iadesinde eşitlik ilkesi öze dair bir husus değildir. Dolayısıyla “eşitlik ilkesine” göre birbirinden farklıdır gerekçesiyle;  TSK’dan “yargı denetimine kapalı” idari işlemlerle ilişiği kesilen askerlerin haklarının yasayla iade edilip, ‘sözde’ “yargı denetimine açık” idari işlemlerle ilişiği kesilen askerlere haklarının iade edilmemesinin, adaletin tecellisi ve haksızlıkların giderilmesi yönüyle kabul edilebilir bir yanı yoktur.

BAKANLIK GÖRÜŞÜ-4:
“…Hali hazırda herhangi bir okuldan mezun olmayan bir öğrenciye mesleğinin icrası için gerekli olan mezuniyet diploması verilmemektedir. Bu diplomaya hak kazanamayan öğrenciler, mezun olan öğrencilere tanınan mesleki unvan, mevki ve haklardan  (doktor, mühendis,  vb.) faydalanamazken, askeri okullardan mezun olmayan askeri öğrencilerin  eğitimini tamamlamış, mezun olup muvazzaflığa naspedilmiş bir personele sağlanan haklardan faydalanmasının uygun olmadığı değerlendirilmektedir…”

DEĞERLENDİRMEMİZ-4:
Ekteki geçici 33.madde kanun teklifi,  askeri lise öğrencileriyle ilgili değil, askeri yemin edip, İç Hizmet ve TSK Personel Kanununa göre “Asker Kişi” olan Harp Okulu ve Astsubay Okulu öğrencileriyle ilgilidir.  Sivil kamu personeli olan memurlar 657 sayılı Devlet Memurları kanununa tabidirler. Aynı şekilde TSK personeli ise, askerlik mesleğinin kanunu olan 926 sayılı TSK Personel Kanununa tabidirler.

Hiçbir mühendislik fakültesi öğrencisi, mühendislerle aynı kanuna tabi değildir. Kamuda çalışan bir mühendis 657 sayılı Devlet Memurları Kanuna tabi iken, mühendislik fakültesi öğrencisi bu kanuna tabi değildir. Buna karşın Öğrenci askerler, subay ve astsubaylarla birlikte 926 Sayılı TSK Personel kanununa tabidirler. Öğrenci askerlerin subay ve astsubaylar gibi sosyal güvenlik ve emeklilik hakları varken, mühendislik öğrencisinin yoktur. Bu konuda ekte sunduğumuz “Üniversite Öğrencisi Askeri Öğrenci Farkları Raporu”nda ayrıntılı açıklamalar mevcuttur. Burada bir özet yapmak gerekirse;
Mevcut yasalara göre askeri öğrenciler;
  • Subay ve astsubaylar gibi, 926 sayılı TSK Personel Kanununa tabi askerdirler.
  • Subay ve astsubaylar gibi İç Hizmet Kanununa tabi askerdirler.
  • 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun uygulaması bakımından askerlik yükümlülüğü altına girmiş sayılır ve diğer askerlere uygulanan hükümler bunlara da aynen uygulanır.
  • 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 dönemindeki yasalara göre, subaylar gibi mecburi hizmet süresi (15 yıl) bitmeden TSK’den ayrılamazlar.
  • Subaylar, astsubaylar ve askeri öğrenciler, bu kanuna ve bu kanuna dayanılarak çıkan tüzük ve yönetmeliklerin kendileri hakkında aynen uygulanmasını istemek hakkına sahiptirler. (926 sayılı TSK Personel Kanunu md.6)
  • Fakülte ve Yüksekokullarda okuyan askeri öğrenciler ile Harp Okulu öğrencilerine subaylar gibi; astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri ile astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tabi tutulanlara astsubaylar gibi muamele olunur. (211 sayılı İç Hizmet Kanunu md.92)
  • 18 yaşından itibaren 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununa tabidirler. Bugün ise, 5510 sayılı Kanunun 4-c maddesine tabidirler. Harbiyeli askerlerin emeklilik primleri teğmen maaşı üzerinden ödenir.
  • Askeri öğrenciler savaş, ülkenin işgal altına alınması, vb. olağanüstü hallerde, mezun olmadan subay olarak ülke savunmasında görevlendirilebilirler. Cemal Gürsel buna örnektir.
  • Hangi muvazzaf (subay, astsubay) statünün öğrencisi iseler, onlar gibi emeklilik dahil tüm sosyal güvenlik haklarından yararlanırlar.(Dergi No:7, Karar Dairesi: AYİM. 2.D. Karar Tarihi: 27.02.1991, Karar No: 90/78 E. Karar No: 91/98K. )

Sonuç olarak, üniversite öğrencilerinin tabi oldukları mevzuat ve statüler ile öğrenci askerlerin tabi oldukları mevzuat ve statüler tamamen farklıdır. Dolayısıyla öğrenci askerler ile üniversite öğrencilerini aynı statüde değerlendirmeyi her şeyden önce mevzuat cevaz vermemektedir.

BAKANLIK GÖRÜŞÜ-5:
Milli Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz’ın, TBMM Milli Savunma Komisyonu’nda Bedelli Askerlik Tasarısı görüşülürken darbezede askerlerle ilgili verilen önergelerin reddini isterken yaptığı konuşmanın özeti şudur:  "Mahkemeler yüzde yüz doğruyu bulmaz, her yaptığı da doğru değildir. Menderes hakkında da karar verilmiştir, Deniz Gezmiş hakkında da karar verilmiştir. Her verilen karar doğru değil ama doğru veya yanlış hukuk düzeni kabullenmeyi gerektiriyor. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde bir karar verildi. Yanlış olursa, bence çok iyi bir şey, Anayasa Mahkememiz var. Bireysel hakkı ihlal edildiyse Anayasa Mahkemesi'ne gidebilir. Anayasa Mahkemesi de son zamanlarda bu müesseseyi etkin olarak çalıştırıyor. Ola ki burada da kendi beklentilerini karşılamayan bir düzenleme yapılmışsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidiyor. Son bir değerlendirme de orada yapılıyor. Dolayısıyla hakları ihlal edilenler olabilir. Bu hakları ihlal edilenlerin başvuru kapıları mevcut kanunlar içinde gösterilmiştir."

DEĞERLENDİRMEMİZ-5:
Bugüne kadar hak ihlalleri için sadece yargı yoluna başvuruyla mı yetinilmiştir? Bu güne kadar yargıya açık idari işlemlerle hak ihlaline uğrayanlar için doğrudan yasa ile hak iadesi yapılmamış mıdır? Yargıya başvurma hakları var diye yargı yoluna başvuru sonuçları her durumda “şeriatın kestiği parmak acımaz” denilerek kabullenilmiş midir? Sayın Bakanın örnek verdiği Adnan Menderes kararı kabullenilmiş midir? Yargının verdiği kararlarla mahkûm olanların bile hak mahrumiyetleri yasa ile hiç ortadan kaldırılmamış mıdır?
  • Adnan Menderes mahkeme kararıyla idam edilmiştir.  30 yıl sonra olsa da “şeriatın kestiği parmak acımaz” denilmemiş ve 1990 tarihli 3374 sayılı kanun ile Adnan Menderes’e iade-i itibar yapılmıştır. Nitekim Adnan Menderes'in idam edilmesini kendi durumuna benzeten Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan “Allah rahmet etsin bir zamanlar Adnan Menderes de idam edildi. 30 yıl geçti. İade-i itibar yapıldı. Devlet haini diye idam edilen bu insan devlet töreniyle Topkapı'ya defnedildi.” sözleriyle durumu özetlemiştir.(Ruşen Çakır, Fehmi Çalmuk, “Recep Tayip Erdoğan, Bir Dönüşüm öyküsü”, Metis Yayınları)
  • Sivil kamu personeli idarece uğradığı hak ihlalleri için mahkemeye başvurabilmektedir. Ama yargı yoluyla haklarını alamayanlara “ne yapalım şeriatın kestiği parmak acımaz” denilmemiş ve yargı yoluyla alınamayan hakları 1995’te çıkarılan 4045 sayılı kanunla ihya edilmiştir. Son olarak, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı 2008 yılı Nisan ayında TBMM’de yasalaşırken, 28 Şubat sürecinde disiplin cezalarına çarptırılan, 639’u meslekten çıkartılan toplam 20 bin 543 sivil kamu görevlisinin mağduriyetleri verilen değişiklik önergesinin kabulüyle giderilmiştir.
  • Akademik yetersizlikler, devamsızlık ya da disiplinsizlik vb. gerekçeleriyle üniversitelerden ilişikleri kesilen öğrencilerden yargıya başvuru sonucu okullarına geri dönemeyenler için “ne yapalım şeriatın kestiği parmak acımaz” denilmemiştir. Defaten yasalar çıkarılmış ve öğrenciler tekrar okullarına dönmüşlerdir.
  • Mahkemeler tarafından suçlu bulunarak mahkûm edilmiş birçok hükümlü için “şeriatın kestiği parmak acımaz” denilmekle yetinilmemiştir. Defaten çıkarılan af yasalarıyla mahkûmların mahkûmiyetlerine son verilerek cezaevlerinden çıkmaları sağlanmıştır.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından darbe süreçlerinde TSK’dan atılan subay astsubay ve öğrenci askerlerin durumları bütün bu örneklerden  çok mu farklıdır? Adnan Menderes hariç, yasayla hakları verilen tüm hak ihlali örneklerinde yargıç bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkı olan sivil mahkemelere başvuru hakkı söz konusudur. Darbezede askerlerin hak ihlalleri için başvuru makamı ise, yargıç olmayan üyelerin olduğu ve adil yargılanma hakkının olmadığı darbecilerin emirleriyle hareket eden askeri yargıdır. Hele darbecilerin uygulamaları şeriat/hukuk/kanun tanımazlığın ta kendisidir. Bu yüzden darbecilerin uygulamaları için “şeriatın kestiği parmak acımaz” demek dahi mümkün değildir.
Sonuç olarak, 30-40 yıldır ihlal edilen haklarını almak için uğraşan askerlere “şeriatın kestiği parmak acımaz” demek darbecilerin uygulamalarının “şeriat” içinde olduğunu kabul etmektir. Darbeyi haklı bulmak demektir ki, haklı bulunmadığını biliyoruz. Yine darbezede askerlerin yargı yoluna başvurma hakları vardı, yargı doğru karar vermeyebilir ama hukuk düzeni bunu kabullenmeyi gerektirir denilemez ki, yukarıdaki örneklerde denilmediğini görüyoruz. Hukuk devletinin gereği olarak idari kararlarla hakları ihlal edilenlerin haklarının yasayla tesis edildiğini görüyoruz. Hal buyken, darbezede askerler yargı yoluna gitsinler sonucunu da “hukuk düzeni” adına kabullensinler demek, bugüne kadarki teamüllere ve hukuk devleti uygulamalarına uymamaktadır. Darbezede askerler 30-40 yıl önce yargı yoluna gitmişler ama bu yol çıkmaz sokaktır. Siyasi irade ve TBMM eğer ortada bir hak ihlali olduğunu ve bunun telafi edilmesi gerektiğini kabul ediyor ise, bunun gereği darbezede askerlere yargı yolunu göstermek olmamalı, yasayla hak tesisi olmalıdır. Aksi durum darbezede askerlerin haklarının iade edilmek istenmediği anlamına gelecektir ki, yasa koyucunun vatandaşlık haklarının tesisinde önyargılı olabileceği hususunu düşünmek bile istemeyiz.
Darbe-zede Öğrenci Askerler Platformu (DÖAP) 
e-posta: darbezede-ogrenci-askerler-platformu@googlegroups.com
http://darbezede-ogrenci-askerler-platformu.blogspot.com.tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder