DÖAP
DARBE-ZEDE
ÖĞRENCİ ASKERLER PLATFORMU
MİLLİ SAVUNMA
BAKANLIĞI’NIN, ADALET
VE KALKINMA PARTİSİ MANİSA MİLLETVEKİLİ SAYIN SELÇUK ÖZDAĞ’IN “926 SAYILI TSK PERSONEL KANUNUNA BİR GEÇİCİ
MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TEKLİFİ”NE İLİŞKİN GÖRÜŞÜNÜ DEĞERLENDİRME
RAPORU
GİRİŞ
Askerî darbeler Türkiye’yi demokrasi yolunda ilerlemekten ve
olgunlaşmaktan alıkoyarken, kendi meslektaşlarını da “yargısız infaza” tabi
tuttu. Hukuksuz bir şekilde binlerce asker işkencelere tabi tutuldu, zindanlara
atıldı ve açlığa mahkûm edilerek TSK’den ilişiği kesildi.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, darbecilerin açtığı
yaralarının sarılması için adım attı ve 22 Mart 2011 tarihinde, 6111 sayılı
kanunla 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na Geçici Madde 32
eklendi. Yasadan yararlanacak kişiler Kanun metninde “12 Mart 1971 tarihinden
bu kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya
Yüksek Askeri Şûra Kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler
veya vefatları halinde hak sahipleri” olarak ifade edildi.
Yasayı uygulamakla görevli Milli Savunma Bakanlığı’na yapılan
başvurular sonucunda; 1991 subay ve astsubay “yargı denetimine açık idari
işlemle” ilişikleri kesildiği gerekçesiyle, yaklaşık 550 öğrenci asker ise,
ilişkilerinin hem “yargı denetimine açık idari işlemle” kesildiği hem de yasa
kapsamında olmadıkları gerekçesiyle yasadan yararlandırılmamış-lardır.
Dolayısıyla aynı statüdeki askerler (hepsi 926 sayılı TSK Personel kanunu
kapsamında asker), aynı idare tarafından ve aynı gerekçelerle ( inanç ve
düşünceleri darbecilerle aynı olmadığı için) Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişikleri kesilmişti. Ancak bir kısmının hakkı iade edilirken, bir kısmının
hakkı iade edilmedi. Ret cevabı verilen askerlerin tek “günahları” ise, ilişkilerinin “ ‘sözde’ yargı denetimine açık
idari işlemlerle” kesilmiş olmasıydı. (Ayrıntılar
için: “6191 Sayılı Yasa Uygulama Raporu” ektedir)
Bu vicdanları sızlatan ve kabul edilemeyecek haksızlığın
telafisi için, Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ ve
arkadaşları, 28.05.2012 tarihinde 926 sayılı TSK Personel Kanuna geçici
33.madde eklenmesini içeren kanun teklifini T.B.M.M Başkanlığı’na sundular.
Milli Savunma Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Maliye
Bakanlığı kanun teklifine ilişkin, farklı çekincelerini içeren görüşlerini
bildirdiler. Milli Savunma Bakanlığı’nın çekincelerini değerlendiren bu rapor;
hatalı çekincelere cevaben gerçek durumlara açıklık getirerek, haksızlıkların
giderilmesinde yasama erkinin yararlanabileceği bir belge olması amacıyla
hazırlanmıştır.
BAKANLIK GÖRÜŞLERİ VE
DEĞERLENDİRMELERİMİZ
BAKANLIK GÖRÜŞÜ-1:
“…Kanun koyucu (Geçici 32’nci madde ile) yargı denetimine kapalı işlemler nedeniyle
TSK’dan ilişiği kesilenleri madde kapsamına almış, bu kimseler hakkındaki
“yargı denetimine kapalılık” nedeniyle
zaruretten oluşan “yargılanamama” halinin giderilmesi için böyle bir hüküm
vazetmiştir.
Anılan kanun
teklifinde ise “yargı denetimine kapalılık” nedeniyle zaruretten oluşan “Yargılanamama” hali söz konusu değildir”
DEĞERLENDİRMEMİZ-1:
Geçici 32’nci madde ile “Yargı denetimine kapalılık” nedeniyle zaruretten
oluşan “yargılanamama” halinin giderilmesi için böyle bir hüküm vaz edilmiş olunsa idi bunu gidermek için ilgili kişilere
yargılanma hakkı verilir AYİM ‘e gitmeleri için yol gösterilir idi. Hâlbuki (Geçici 32’nci madde ile) yargılanma hakkı yerine doğrudan
hak tesisi yapılmıştır.
Yargıya açıklık kapalılık konusu çok şekli olarak
değerlendirilmektedir.
Oysa söz konusu 32. ve önerilen 33.maddeler, OLAĞANÜSTÜ DÖNEMİN HUKUKLA DEĞİL,
TALİMATLA KARAR VEREN MAHKEMELERİNİN ve İDARİ OTORİTELERİNİN işlemleriyle
ilgilidir. Bu 32. maddenin gerekçesinde açıklıkla belirtilmektedir. 32’nci madde gerekçesinde belirtildiği gibi, bu
yasa “Hukuk Devleti” olmanın gereği olarak, geçmişte hukuk devletini “ayakları
altına alan” darbecilerin açtıkları yaraların sarılması amacıyla
çıkartılmıştır.
Dolayısıyla kanun teklifinde “yargı denetimine kapalılık” nedeniyle zaruretten
oluşan “Yargılanamama” hali söz konusu değildir” denilemez. Askerler için yargı
denetimi askeri yargıdır. Askeri yargı niteliği gereği bağımsız bir yargı
değildir. Hele darbe dönemlerinde hiç değildir. Zira darbe dönemlerinde
devletin tüm kurumları üzerinde sadece “askeri vesayet” yoktur, doğrudan devlet
darbeci askerlerin kontrolündedir. Bu koşullarda “sözde” yargı denetimine açık
idari işlemlerle ilişiği kesilen askerlerin, doğrudan darbecilerin emirleriyle
hareket etmek zorunda olan askeri yargıda hak almaları beklenemez. Nitekim hiç biri yargı yoluyla haklarını
alamamışlardır. Fiili ve hukuki olarak bundan daha açık bir zaruret hali
olamaz. Fiili durum ve hukuk ilkelerinin
özü itibariyle “yargı denetimine kapalı” işlemlerle ilişiği kesilen askerler
ile “yargı denetimine açık” işlemle ilişiği kesilen askerler arasında
zaruretten doğan mahrumiyet yönüyle hiçbir fark yoktur. 3. ve 6.
maddelerdeki daha ayrıntılı değerlendirmelerimiz de bunu göstermektedir.
BAKANLIK
GÖRÜŞÜ-2:
“Subay ve
astsubaylar 926 sayılı TSK Personel Kanununa, uzman jandarmalar 3466 sayılı
Uzman Jandarma Kanununa, uzman erbaşlar ise 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa
tabi olarak görev yapmaktadırlar. Değişik statülerdeki personelin, ilgili
olmadıkları kanun kapsamına dahil edilmelerinin uygun olmadığı
değerlendirilmektedir.”
DEĞERLENDİRMEMİZ-2:
Bakanlık
görüşünün gereği olarak kanun teklifinden uzman jandarma ve uzman erbaşların
çıkarılması uygun bulunmaktadır.
BAKANLIK GÖRÜŞÜ-3:
“Kanun teklifinin
gerekçesinde ayrıca, sadece yargı denetimine kapalı işlemler sonucunda
ayrılanların Kanun kapsamına alınıp, diğerlerinin alınmamasının Anayasa eşitlik
ilkesine aykırı bir durum oluşturduğu belirtilmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin 27 Nisan 1993 tarihli ve 1992/37 esas ve 1993/18 karar sayılı
kararında da belirtildiği üzere, zamanında yargı yoluna açık bir işlemle
ilişiği kesilenler ile yargı yoluna kapalı bir işlemle ilişiği kesilerek konuyu
yargısal alana taşıyamayan kimseler hakkındaki bu düzenleme eşitlik ilkesi ile
ilgili bir husus değildir”
DEĞERLENDİRMEMİZ-3:
Atıfta bulunulan
Anayasa Mahkemesi kararı 25.6.1992
günlü, 3825 sayılı "2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2992 sayılı
Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanunu ile 190 ve 270 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun"un 1., 3., 4., 8., 12., 16., 17. maddelerinin
Anayasa'nın 8. , 10. , 104. , 105. , 140. ve 159. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali istemiyle ilgili bir karardır.
Kararda eşitlik
ilkesine ilişkin yapılan tespit şudur: “Hukuksal
durumları aynı olan kişiler arasında haklı bir nedene dayanmayan ayırımları
önlemeyi amaçlayan eşitlik ilkesi, eylemli değil, hukuksal eşitliği öngörür…
Bunların dışında, Anayasa'nın uygun bulduğu gereklerle ve ayrı durumlar için
ayrı işlem ve uygulamalar eşitlik ilkesiyle çelişmez. Haklı bir nedene,
Anayasal bir gereğe dayanmayan, aynı durum ve nitelikler için ayrı
düzenlemeler, ayrı uygulamalar, eşitlik ilkesini zedeleyen, önlenmesi zorunlu
oluşumlardır.”
Bu tespit
üzerinden askeri hâkim ve savcılar için yüksek hâkimlik tazminatının; adli ve
idari yargı hâkim ve savcılarına ödenmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğu
iddiasıyla açılan iptali davasına ilişkin şu tespit yapılıyor: “Dava konusu kural, kapsamı içindeki askerî
hâkim ve savcılara ödenecek yüksek hâkimlik tazminatı bakımından değişik bir
uygulama getirmektedir. Bu nedenle de askerî yargı hâkim ve savcıları ile adlî
ve idarî yargı hâkim ve savcılarının aynı durumda olup olmadığının belirlenmesi
gerekir.”
Bu tespitin
gereği olarak askeri hâkim ve savcılar ile idari ve adli yargı hâkim ve
savcılarının hukuki statülerinin farklı olduğunu bu nedenle farklı
uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olmadığını şu ifadelerle karar veriyor: “Anayasa'nın askerî yargı hâkim ve savcıları
için gerçekleştirilmesini istediği yasal düzenleme, "Askerî yargı"
kenar başlığını taşıyan 145. madde de özel olarak düzenlenmiştir. Bu maddenin
son fıkrasının ilk tümcesinde "Askerî Yargı Organlarının kuruluşu,
işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan
askerî hâkimlerin mahkemesinde görevli bulundukları komutanlık ile ilişkileri,
mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, askerlik hizmetlerinin
gereklerine göre kanunla düzenlenir." denilerek özellikle, özlük işleri
konusunda ayrı düzenleme gereğine açıklık kazandırılmıştır. Anlaşılmaktadır ki,
adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları hakkında çıkarılacak yasaya mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı ilkesi egemen olurken, askerî hâkim ve
savcılar hakkında çıkarılacak yasada bu ilkeler yanında bunlarla uyumlu olarak
askerlik hizmetlerinin gerekleri de göz önünde tutulacaktır. Askerî hâkim ve
savcılarla, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının özlük hakları yönünden, ayrı
statüye bağlı tutulmaları Anayasa buyruğu olduğundan mahkemelerin bağımsızlığı
ve hâkimlik teminatına aykırı olmamak koşuluyla, iki ayrı kesimin hâkim ve
savcıları için bu konuda ayrı yasal düzenlemeler yapılıp kurallar getirilmesi
olağan sayılmalıdır.”
Görüldüğü gibi bu
kararda “yargı yoluna açık bir işlemle
ilişiği kesilenler ile yargı yoluna kapalı bir işlemle ilişiği kesilerek konuyu
yargısal alana taşıyamayan kimseler hakkındaki bu düzenlemenin eşitlik ilkesi
ile ilgili bir husus olmadığına” dair bir hüküm yoktur.
Tam tersine
statüleri aynı olanlara aynı kuralın uygulanması gerektiği belirtiyor. Zira
yukarıdaki farklı uygulamanın iptali talebini reddederken, “Ancak, dava konusu hükmün bir başka boyutu daha vardır ki, o da kendi
içinde, yani askerî yargı hâkim ve savcıları arasında haklı bir nedene
dayanmayan eşitsizlik yaratmasıdır.” ifadeleriyle aynı statüdeki kişiler
arasında farklı uygulama yapılamayacağını belirtiyor ve bu yönüyle iptal
davasını yerinde buluyor.
Bu kararı
konumuza uyarladığımızda durum şudur:
İdare: Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta
organları
İdari işlemin muhatabı kişiler: 926 sayılı TSK Personel kanununa tabi
askerler
Asker kişilerin maruz kaldıkları
işlem: İdare tarafından
TSK’dan ilişiklerinin kesilmesi işlemi
İdarenin ilişik kesme işleminin hukuki
sonucu: Askerlerin asker
statülerini kaybetmeleri
İdari işlemin gerekçesi: İdarenin başında olan darbeci ve
darbe zihniyetindeki amirlerle aynı inanç ve düşüncelerin paylaşılmaması
İdarenin ilişik kesme şekilleri: Yargı denetimine kapalı işlem ve
yargı denetimine açık işlem
İlişik kesme şekillerinin farklı
olmasının hukuki sonuca etkisi: Hiçbir etkisi olmamıştır. Yani ilişiği “yargı denetimine açık işlem” şekliyle
kesilen askerlerin hiçbiri “askeri yargıda” hakkını alamamıştır.
Geçici 32.Madde hükmü: İdarenin TSK’dan ilişik kesme
işlemini hükümsüz kılarak ilişiği kesilenlerin özlük haklarının iade edilmesi
Eşitlik ilkesine aykırılık: Aynı idare tarafından aynı
gerekçelerle, statüsü aynı olan kişilere aynı işlem ( TSK’dan ilişik kesme)
uygulanıyor. Bu durumda idarenin ilişik kesme işlemini hükümsüz kılan yasanın
ilişiği kesilenlerin bir kısmına uygulanıp, bir kısmına ise sırf ilişik kesme
işleminin biçim farklılığı gerekçesiyle uygulanmaması eşitlik ilkesine
aykırıdır.
Dolayısıyla
yukarıda anılan Anayasa Mahkemesi kararı eşitlik ilkesine aykırılık olmadığına
dair bir karar olmayıp, tersine, sadece yargı yoluna kapalı işlemlerle ilişiği
kesilenlerin kanun kapsamına alınıp diğerlerinin alınmamasının Anayasa’nın
eşitlik ilkesine aykırı bir durum oluşturduğuna örnek gösterilebilecek bir
karardır.
Velev ki, iki
ilişik kesme işlemi ve hak iadesi, eşitlik ilkesi ile ilgili bir husus
değildir. Yargı yolunda kapalı işlemle ilişiği kesilenlere hak verip
diğerlerine hak vermemek, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olmadığında,
yargıya açık işlemle ilişiği kesilenlerin mağduriyetleri ortadan mı
kalkmaktadır? Her iki ilişik kesme işlemi sonucunda yaşanan mağduriyetler
aynıdır ve yargıya açık işlemle ilişiği kesilen askerlerden hiçbiri, her
raporumuzda açıkladığımız nedenlerle yargı yoluyla haklarını alamamışlar ve
mağduriyetleri hala sürmektedir.
Hak iadesinde eşitlik ilkesi öze dair
bir husus değildir. Dolayısıyla “eşitlik ilkesine” göre birbirinden farklıdır
gerekçesiyle; TSK’dan “yargı denetimine
kapalı” idari işlemlerle ilişiği kesilen askerlerin haklarının yasayla iade
edilip, ‘sözde’ “yargı denetimine açık” idari işlemlerle ilişiği kesilen askerlere
haklarının iade edilmemesinin, adaletin tecellisi ve haksızlıkların giderilmesi
yönüyle kabul edilebilir bir yanı yoktur.
BAKANLIK
GÖRÜŞÜ-4:
“…Hali hazırda
herhangi bir okuldan mezun olmayan bir öğrenciye mesleğinin icrası için gerekli
olan mezuniyet diploması verilmemektedir. Bu diplomaya hak kazanamayan
öğrenciler, mezun olan öğrencilere tanınan mesleki unvan, mevki ve
haklardan (doktor, mühendis, vb.) faydalanamazken, askeri okullardan mezun
olmayan askeri öğrencilerin eğitimini
tamamlamış, mezun olup muvazzaflığa naspedilmiş bir personele sağlanan
haklardan faydalanmasının uygun olmadığı değerlendirilmektedir…”
DEĞERLENDİRMEMİZ-4:
Ekteki geçici
33.madde kanun teklifi, askeri lise
öğrencileriyle ilgili değil, askeri yemin edip, İç Hizmet ve TSK Personel
Kanununa göre “Asker Kişi” olan Harp Okulu ve Astsubay Okulu öğrencileriyle
ilgilidir. Sivil kamu personeli olan
memurlar 657 sayılı Devlet Memurları kanununa tabidirler. Aynı şekilde TSK
personeli ise, askerlik mesleğinin kanunu olan 926 sayılı TSK Personel Kanununa
tabidirler.
Hiçbir
mühendislik fakültesi öğrencisi, mühendislerle aynı kanuna tabi değildir.
Kamuda çalışan bir mühendis 657 sayılı Devlet Memurları Kanuna tabi iken,
mühendislik fakültesi öğrencisi bu kanuna tabi değildir. Buna karşın Öğrenci
askerler, subay ve astsubaylarla birlikte 926 Sayılı TSK Personel kanununa
tabidirler. Öğrenci askerlerin subay ve astsubaylar gibi sosyal güvenlik ve
emeklilik hakları varken, mühendislik öğrencisinin yoktur. Bu konuda ekte
sunduğumuz “Üniversite Öğrencisi Askeri
Öğrenci Farkları Raporu”nda ayrıntılı açıklamalar mevcuttur. Burada bir
özet yapmak gerekirse;
Mevcut yasalara göre askeri öğrenciler;
- Subay ve astsubaylar gibi, 926 sayılı TSK
Personel Kanununa tabi askerdirler.
- Subay ve astsubaylar gibi İç Hizmet Kanununa
tabi askerdirler.
- 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu ve 353 sayılı
Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun uygulaması
bakımından askerlik yükümlülüğü altına girmiş sayılır ve diğer askerlere uygulanan hükümler
bunlara da aynen uygulanır.
- 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 dönemindeki
yasalara göre, subaylar gibi mecburi hizmet süresi (15 yıl) bitmeden
TSK’den ayrılamazlar.
- Subaylar, astsubaylar ve askeri öğrenciler, bu kanuna ve bu kanuna dayanılarak çıkan
tüzük ve yönetmeliklerin kendileri hakkında aynen uygulanmasını
istemek hakkına sahiptirler. (926 sayılı TSK Personel Kanunu md.6)
- Fakülte ve Yüksekokullarda okuyan askeri
öğrenciler ile Harp Okulu öğrencilerine
subaylar gibi; astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksek okulu öğrencileri ile astsubay
nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine tabi tutulanlara astsubaylar gibi muamele olunur. (211 sayılı İç Hizmet Kanunu md.92)
- 18 yaşından itibaren 5434 sayılı Emekli
Sandığı Kanununa tabidirler. Bugün ise, 5510 sayılı Kanunun 4-c maddesine
tabidirler. Harbiyeli askerlerin emeklilik primleri teğmen maaşı üzerinden
ödenir.
- Askeri öğrenciler savaş, ülkenin işgal altına
alınması, vb. olağanüstü hallerde, mezun olmadan subay olarak ülke
savunmasında görevlendirilebilirler. Cemal Gürsel buna örnektir.
- Hangi muvazzaf (subay, astsubay) statünün
öğrencisi iseler, onlar gibi emeklilik dahil tüm sosyal güvenlik
haklarından yararlanırlar.(Dergi No:7, Karar Dairesi: AYİM. 2.D.
Karar Tarihi: 27.02.1991, Karar No: 90/78 E. Karar No: 91/98K. )
Sonuç
olarak, üniversite öğrencilerinin tabi
oldukları mevzuat ve statüler ile öğrenci askerlerin tabi oldukları mevzuat ve
statüler tamamen farklıdır. Dolayısıyla öğrenci askerler ile üniversite
öğrencilerini aynı statüde değerlendirmeyi her şeyden önce mevzuat cevaz
vermemektedir.
BAKANLIK GÖRÜŞÜ-5:
Milli Savunma Bakanı Sayın İsmet
Yılmaz’ın, TBMM Milli Savunma Komisyonu’nda Bedelli Askerlik Tasarısı
görüşülürken darbezede askerlerle ilgili verilen önergelerin reddini isterken
yaptığı konuşmanın özeti şudur: "Mahkemeler
yüzde yüz doğruyu bulmaz, her yaptığı da doğru değildir. Menderes hakkında da
karar verilmiştir, Deniz Gezmiş hakkında da karar verilmiştir. Her
verilen karar doğru değil ama doğru veya yanlış hukuk düzeni kabullenmeyi
gerektiriyor. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde bir karar verildi. Yanlış
olursa, bence çok iyi bir şey, Anayasa Mahkememiz var. Bireysel hakkı
ihlal edildiyse Anayasa Mahkemesi'ne gidebilir. Anayasa Mahkemesi de son
zamanlarda bu müesseseyi etkin olarak çalıştırıyor. Ola ki burada da kendi
beklentilerini karşılamayan bir düzenleme yapılmışsa Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi'ne gidiyor. Son bir değerlendirme de orada yapılıyor.
Dolayısıyla hakları ihlal edilenler olabilir. Bu hakları ihlal edilenlerin
başvuru kapıları mevcut kanunlar içinde gösterilmiştir."
DEĞERLENDİRMEMİZ-5:
Bugüne kadar hak ihlalleri için sadece yargı yoluna başvuruyla mı
yetinilmiştir? Bu güne kadar yargıya açık idari işlemlerle hak ihlaline
uğrayanlar için doğrudan yasa ile hak iadesi yapılmamış mıdır? Yargıya başvurma
hakları var diye yargı yoluna başvuru sonuçları her durumda “şeriatın kestiği
parmak acımaz” denilerek kabullenilmiş midir? Sayın Bakanın örnek verdiği Adnan
Menderes kararı kabullenilmiş midir? Yargının verdiği kararlarla mahkûm olanların
bile hak mahrumiyetleri yasa ile hiç ortadan kaldırılmamış mıdır?
- Adnan Menderes
mahkeme kararıyla idam edilmiştir.
30 yıl sonra olsa da “şeriatın kestiği parmak acımaz” denilmemiş ve
1990 tarihli 3374 sayılı kanun ile Adnan Menderes’e iade-i itibar
yapılmıştır. Nitekim Adnan Menderes'in idam edilmesini kendi durumuna
benzeten Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan “Allah rahmet etsin bir zamanlar Adnan Menderes de idam edildi. 30
yıl geçti. İade-i itibar yapıldı. Devlet haini diye idam edilen bu insan
devlet töreniyle Topkapı'ya defnedildi.” sözleriyle durumu
özetlemiştir.(Ruşen Çakır, Fehmi Çalmuk, “Recep Tayip Erdoğan, Bir Dönüşüm
öyküsü”, Metis Yayınları)
- Sivil kamu
personeli idarece uğradığı hak ihlalleri için mahkemeye
başvurabilmektedir. Ama yargı yoluyla haklarını alamayanlara “ne yapalım
şeriatın kestiği parmak acımaz” denilmemiş ve yargı yoluyla alınamayan
hakları 1995’te çıkarılan 4045 sayılı kanunla ihya edilmiştir. Son olarak,
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı 2008 yılı Nisan
ayında TBMM’de yasalaşırken, 28 Şubat sürecinde disiplin cezalarına
çarptırılan, 639’u meslekten çıkartılan toplam 20 bin 543 sivil kamu
görevlisinin mağduriyetleri verilen değişiklik önergesinin kabulüyle
giderilmiştir.
- Akademik
yetersizlikler, devamsızlık ya da disiplinsizlik vb. gerekçeleriyle
üniversitelerden ilişikleri kesilen öğrencilerden yargıya başvuru sonucu
okullarına geri dönemeyenler için “ne yapalım şeriatın kestiği parmak
acımaz” denilmemiştir. Defaten yasalar çıkarılmış ve öğrenciler tekrar
okullarına dönmüşlerdir.
- Mahkemeler
tarafından suçlu bulunarak mahkûm edilmiş birçok hükümlü için “şeriatın
kestiği parmak acımaz” denilmekle yetinilmemiştir. Defaten çıkarılan af
yasalarıyla mahkûmların mahkûmiyetlerine son verilerek cezaevlerinden
çıkmaları sağlanmıştır.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından darbe süreçlerinde
TSK’dan atılan subay astsubay ve öğrenci askerlerin durumları bütün bu
örneklerden çok mu farklıdır? Adnan
Menderes hariç, yasayla hakları verilen tüm hak ihlali örneklerinde yargıç
bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkı olan sivil mahkemelere başvuru hakkı söz
konusudur. Darbezede askerlerin hak ihlalleri için başvuru makamı ise, yargıç
olmayan üyelerin olduğu ve adil yargılanma hakkının olmadığı darbecilerin
emirleriyle hareket eden askeri yargıdır. Hele darbecilerin uygulamaları
şeriat/hukuk/kanun tanımazlığın ta kendisidir. Bu yüzden darbecilerin
uygulamaları için “şeriatın kestiği parmak acımaz” demek dahi mümkün değildir.
Sonuç olarak, 30-40 yıldır ihlal edilen haklarını almak için uğraşan
askerlere “şeriatın kestiği parmak acımaz” demek darbecilerin uygulamalarının
“şeriat” içinde olduğunu kabul etmektir. Darbeyi haklı bulmak demektir ki,
haklı bulunmadığını biliyoruz. Yine darbezede askerlerin yargı yoluna başvurma
hakları vardı, yargı doğru karar vermeyebilir ama hukuk düzeni bunu
kabullenmeyi gerektirir denilemez ki, yukarıdaki örneklerde denilmediğini
görüyoruz. Hukuk devletinin gereği olarak idari kararlarla hakları ihlal
edilenlerin haklarının yasayla tesis edildiğini görüyoruz. Hal buyken,
darbezede askerler yargı yoluna gitsinler sonucunu da “hukuk düzeni” adına
kabullensinler demek, bugüne kadarki teamüllere ve hukuk devleti uygulamalarına
uymamaktadır. Darbezede askerler 30-40 yıl önce yargı yoluna gitmişler ama bu
yol çıkmaz sokaktır. Siyasi irade ve TBMM eğer ortada bir hak ihlali olduğunu
ve bunun telafi edilmesi gerektiğini kabul ediyor ise, bunun gereği darbezede
askerlere yargı yolunu göstermek olmamalı, yasayla hak tesisi olmalıdır. Aksi
durum darbezede askerlerin haklarının iade edilmek istenmediği anlamına
gelecektir ki, yasa koyucunun vatandaşlık haklarının tesisinde önyargılı
olabileceği hususunu düşünmek bile istemeyiz.
Darbe-zede Öğrenci Askerler Platformu (DÖAP)
e-posta: darbezede-ogrenci-askerler-platformu@googlegroups.com
http://darbezede-ogrenci-askerler-platformu.blogspot.com.tr/
http://darbezede-ogrenci-askerler-platformu.blogspot.com.tr/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder